Merkez bankaları 2024’te işi ne kadar ‘sıkı’ tutacak?

Yayınlanma Tarihi:

Dünya ekonomisi 2023’ü tedarik zinciri sorunları, Çin’de beklenenden yavaş görülen toparlanma, yüksek enflasyon ve merkez bankalarının enflasyonu baskılamak için hızlı faiz artışına gittiği bir yıl olarak geride bırakıyor.

Özellikle gelişmiş ekonomilerde para politikasındaki sıkılaşma enflasyonun düşmesine yardımcı olurken, 2024 merkez bankalarının enflasyonu hedefledikleri seviyeye düşürme amacıyla “faizleri uzun süre ve yüksek tutmak” için hassas bir denge gözettikleri yıl olacak.

Anadolu Ajansı, 2024’te küresel ekonomiyi şekillendiren gündem maddelerini, yüksek faizlerin ekonomik büyümeye etkisini ve merkez bankalarının olası faiz indirimlerine ilişkin kararlarını uluslararası ekonomistlere sordu.

S&P Global Market Intelligence Küresel Ekonomi Başkan Yardımcısı Ken Wattret, bu yıl dünya ekonomisinde yaşanan bazı zorlukların iyileşmeye başladığını bazılarının ise 2024’te devam edeceğini söyledi.

Enflasyonun farklı ülkelerde ve farklı hızda gerilediğini aktaran Wattret, enflasyonda genel eğilimin düşüş yönünde olduğunu belirterek, “Bu açıdan, şu anda faiz artışlarının çoğunlukla geride kaldığını söyleyebiliriz. Para politikasındaki sıkılaşmanın etkisini henüz tam olarak görmedik ve bu biraz zaman alacak. Yüksek faizler, 2024’te ekonomik büyümeyi baskılayacak. Bu bir denge. Merkez bankaları ekonomileri yavaşlatmaya, aynı zamanda sıkılaşmayı ayarlayarak ekonomileri resesyona sürüklememeye çalışıyor. Bunu başarmak çok zor. Tarihe baktığımızda, merkez bankası faizlerinin çok hızlı şekilde yükselmesi resesyonlara yol açmıştır. Avrupa’da şu an benzer koşullar altındayız ama etkisi daha az.” diye konuştu.

Wattret, ABD’de yeni bir artışa gitmek yerine faizin nispeten kısıtlayıcı yüksek seviyede tutulduğunu belirterek, ABD ve Avrupa’da faizin zirvede olduğunu düşündüklerini anlattı.

Merkez bankalarının politika faizini yükseltmeye devam etmek yerine nispeten yüksek seviyede tutarak bir denge kurmaya çalıştıklarını söyleyen Wattret, konuşmasına şöyle devam etti:

“Faiz artırımına devam etmeleri halinde, ekonomilerin resesyona girme tehlikesi önemli ölçüde daha yüksek olacaktır. Buna karşın, piyasalar şu an 2024’e yönelik erken ve derin faiz indirimi beklentisi içinde. Biz bu beklentilerin de biraz erken olduğu görüşündeyiz. Merkez bankalarının en azından 2024 ortasına kadar kısıtlayıcı para politikasını sürdüreceğini düşünüyoruz ve faizleri artırdıkları kadar hızlı bir şekilde düşürmelerini pek olası görmüyoruz. Faizlerde agresif bir düşüş, muhtemelen derin bir resesyon ortamında olabilirdi çünkü böyle bir ortamda enflasyon çok daha hızla gerilemiş olurdu. Ancak merkez bankaları enflasyonist baskıların devam edebileceği konusunda da endişeli. Bu açıdan, bu bir risk senaryosu ve yakından izlenmesi gerekiyor.”

“Pozitif büyüme beklemek fazla iyimserlik olur”

Wattret, enflasyon ve yüksek faizlerin ekonomilere farklı şekilde yansıdığını özellikle yüksek enerji fiyatlarının Avrupa’da büyümeyi baskıladığını, ABD’de ise ekonominin sürpriz şekilde daha dirençli olduğunu dile getirdi.

Faizin ekonomik büyüme üzerindeki etkisinin devam ettiğine dikkati çeken Wattret, “Dolayısıyla 2024’ün pozitif bir büyüme hamlesi getireceğini ummak muhtemelen fazla iyimserlik olur. Yine de, umuyoruz ki bu zorluklardan bazılarının iyileşmesini ve 2024 sonuna yaklaştıkça ekonomik görünümün iyileşmeye başlayabilir.” dedi.

Wattret, küresel ekonomide bir resesyon beklemediklerini ancak bölgeden bölgeye değişiklikler olduğunu ifade ederek, “ABD ekonomisi güçlü seyretti ancak şu an yüksek faizin hane halkı harcamaları üzerindeki etkisini görmeye başladığımız bir geçiş aşamasında. Güçlü büyüme artık yavaşlayacak ama resesyon beklemiyoruz. Avrupa’da ise zaten resesyon koşullarına sahibiz. Batı Avrupa’nın çoğu durgunluk içinde. Bu durum Avrupa’nın kısmen ABD’de görülmeyen ek bir şok yaşamasından kaynaklanıyor ki bu da Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı sonrası enerji fiyatlarındaki artış. Bu nedenle, Avrupa hali hazırda resesyona yakın bir ortamdayken, ABD şu ana kadar nispeten iyi durumda.” şeklinde konuştu.

Asya’da ise enflasyon artışının daha düşük seyretmesi nedeniyle merkez bankalarının reaksiyonunun da daha az olduğunu anlatan Wattret, “Asya ekonomilerinde daha az etki görüldü ve bu nedenle Asya Pasifik bölgesinin 2024’teki küresel ekonomik büyümenin itici gücü olacağını düşünüyoruz.” dedi.

Fitch Ratings Başekonomisti Brian Coulton da para politikasındaki sıkılaşmanın gecikmeli etkilerinin, krediler yavaşladıkça, yatırımlar zayıfladıkça ve hane halkı geliri ve kar büyümesi düştükçe ABD ekonomisi üzerinde 2024’te baskı yaratacağını dile getirdi.

Enflasyon gerilerken ABD Merkez Bankasının (Fed) faizleri düşürmede yavaş davranması nedeniyle reel faiz oranlarının yükseleceğini belirten Coulton, şöyle konuştu:

“Euro Bölgesi manşet enflasyondaki düşüş ve reel ücret artışlarındaki toparlanmanın tüketime katkı sağlamasıyla 2024’te sadece yüzeysel bir toparlanma görecek. Parasal sıkılaşmanın gecikmeli etkisi ABD ve Avrupa’daki zayıf büyümenin ortak nedeni olacak ve her ikisi de son 9 ayda kredi büyümesinde keskin bir yavaşlama gördü. Ancak ABD’de tüketim giderek yavaşlarken, Avrupa’da tüketimin hafif bir ivme kazanması bekleniyor. Çin ekonomisi ise hizmet sektöründeki tüketimin azalmasıyla yavaşlayacak. Çin ekonomisinde büyümenin 2024’te konut piyasasındaki aşağı yönlü riskleri dikkate alarak yüzde 4,5 olacağını tahmin ediyoruz. Çin’de ekonomik büyümeyi ihracattaki gerileme, zayıf tüketici güven ortamı ve konut inşasındaki keskin düşüşün etkileri vuracak.”

Coulton, merkez bankalarının enflasyona karşı yaklaşık 2,5 yıldır verdikleri büyük mücadelenin ardından “erken bir zafer ilan etme konusunda çok temkinli” davranacağını ifade ederek, “Bu nedenle faizlerde yavaş bir düşüşe gideceklerdir. Merkez bankaları, aşırı sıkı para politikasıyla büyümeye zarar vermekten ziyade, enflasyonu sürdürülebilir şekilde yüzde 2 hedeflerine geri getirememekten endişe duyuyor.” dedi.

İngiltere’nin en eski bağımsız ekonomik araştırma enstitüsü Ulusal Ekonomik ve Sosyal Araştırma Enstitüsü (NIESR) Başekonomisti Ahmet İhsan Kaya da gelişmiş ekonomilerde merkez bankalarının faiz indirimini ne zaman ve hangi hızda yapacağının 2024’te ana gündem maddelerinden olacağını söyledi.

Gelişmiş ekonomilerde faizlerin zirve yaptığını belirten Kaya, merkez bankalarının faiz indirimlerini değerlendirmeden önce enflasyonun hedefledikleri seviyeye ne kadar hızlı geri geleceğini ve büyümenin sıkı para politikasından ne kadar etkileneceğini görmek için bekleyeceğini anlattı.

Kaya, manşet enflasyonun gıda ve enerji fiyatlarındaki düşüş nedeniyle önemli ölçüde gerilemiş olmasına rağmen, gelişmiş ekonomilerdeki çekirdek enflasyonun ısrarcı olmayı sürdürdüğünü belirterek, “Bu açıdan, merkez bankalarının politika faizini uzun bir süre yüksek tutmasını ve bunun da 2024’te küresel ekonomik büyüme öngörülerini baskılayacağını düşünüyoruz. Enflasyondaki bu göreceli düşüş ve zayıf ekonomik büyüme piyasaların erken faiz indirimini fiyatlamasına yol açtı. Enflasyonda gerileme sürdükçe gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerdeki otoriteler 2024’ün ikinci yarısından itibaren kısıtlayıcı para politikalarını geri çekmeye başlayacaktır ancak çekirdek enflasyon hala hedeflenen seviyelere göre çok yüksek olduğundan faiz indirimlerinin yavaş olacağını öngörüyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.

Kaya, sıkı para politikası nedeniyle küresel ekonomik büyümenin etkileneceğini ancak gelişmiş ekonomilerde büyük bir resesyon beklemediklerini aktardı.

Buna rağmen görünümün ülkeden ülkeye değiştiğine dikkati çeken Kaya, şunları kaydetti:

“ABD ekonomisi nispeten güçlü kalmaya devam etmesine ve daha sıkı finansal koşullara direnç göstermesine rağmen, Avro Bölgesi ve özellikle Almanya durgunluk belirtileri gösteriyor. Gelişmekte olan piyasalar gelişmiş ekonomilerden daha iyi performans gösteriyor, ancak bu ekonomilerde de Gayri Safi Yurtiçi Hasıla büyümesi yavaşlıyor. Çin ve Hindistan, sadece yüksek faizler nedeniyle değil yapısal faktörlerin de etkisiyle son on yıllardakinden daha yavaş büyüyecek. Jeopolitik bölünme ve zayıf ekonomik büyüme nedeniyle yavaşlayan küresel ticaretle, bu ülkelerin ekonomik büyümesi ağırlıklı olarak iç talebe bağlı olacak. Çin’deki yavaşlama ve yüksek faiz ortamında hane halkı borçluluğu önemli bir bölgesel ve küresel etkiye sahip olabilir ve 2024’de bu gelişmelerin yakından izlenmesi gerekiyor.”

Lizbon Ekonomi ve Yönetim Okulu Ekonomi Profesörü Antonio Afonso, merkez bankalarının politika faizini uzun bir süre yüksek tutacağından emin olmadığını belirterek, “Özellikle ABD’de seçimlerin yaklaştığını düşündüğümüzde, bu sürenin (faizin yüksek tutulması) çok uzun olacağını düşünmüyorum. Faizlerde geri dönüş görmemek, (ekonomi açısından) oldukça zararlı olacaktır.” dedi.

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) Geçiş Dönemi Etkisi ve Küresel Ekonomi Direktörü Alexander Plekhanov ise gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerde enflasyonun büyük ölçüde gerilediğini ve bunun önemli bir kısmının enerji fiyatlarındaki düşüşten kaynaklandığını söyledi.

Enerji ve gıda fiyatlarının birçok ekonomide enflasyonist baskıların hali hazırda yüzde 30’una yol açtığını dile getiren Plekhanov şunlara dikkati çekti:

“Dezenflasyonun hızı otoritelerin birkaç ay önceki beklentileriyle büyük ölçüde uyumlu. Enflasyonla mücadelede odak noktası genellikle merkez bankaları olsa da maliye politikaları üretim ve fiyatları şekillendirmede önemli bir yol oynuyor. Bu yüzden, para politikası mali politika tercihlerine bağlı olacak. Bu tercihler ülkeden ülkeye değişirken, bazı hükümetler borçlanma maliyetlerindeki artışlara, kamu borç stoku yüksek olan diğer ülkelere kıyasla daha kolay dayanabilir. Daha yüksek kamu açığı, muhtemelen daha uzun süre yüksek faiz anlamına gelecektir.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İLGİLİ İÇERİKLER

Eskişehir sanayisinde alarm zilleri: Firmalar yatırımlarda frene bastı

ABDULLAH SÖNMEZ / ESKİŞEHİRW

Eskişehir Sanayi Odası tarafından 2025 yılında yaşanan ekonomik gelişmelerin sanayi üzerindeki etkisini ölçmek ve işletmelerin önümüzdeki dönem beklentilerini ortaya koymak amacıyla hazırlanan “Ekonomik Durum ve Beklenti Anketi” sonuçları kamuoyuyla paylaşıldı. Eskişehir sanayisinin ekonomik kırılganlıklarının derinleştiğini ve firmaların çok katmanlı risklerle karşı karşıya olduğunu gösteren anket verilerine göre mevcut tablo, finansman erişiminden arz-talep dengesine, insan kaynağından yapısal altyapıya kadar pek çok alanda bütünleşik politikalar geliştirilmesini zorunlu kılıyor. Anket sonuçlarına ilişkin değerlendirmede bulunan ESO Yönetim Kurulu Başkanı Celalettin Kesikbaş, “İş dünyamızın yaşadığı sıkışıklık ciddi boyutlara ulaşmış durumda. İç talepteki yetersizlik, dış pazarlarda daralma ve enflasyonist baskılar firmalarımızı üretim, yatırım ve ihracat kararlarında çok daha temkinli davranmaya yöneltti. Bu durum, büyüme potansiyelimizi sınırlayan önemli bir risk faktörü haline gelmiştir” ifadelerini kullandı. 

Finansmana erişim ve nakit akışı en büyük sorun

Ankete katılan firmaların yüzde 96’sında finansmana erişimde ciddi sıkıntı yaşadığının tespit edildiğini belirterek artan kredi faiz oranları ile teminat koşullarının, özellikle KOBİ ölçekli firmaların yatırım iştahını azalttığını aktaran Kesikbaş, “Bugün firmalarımız hem yatırım finansmanı hem de günlük nakit akışını yönetme konusunda ciddi zorluklarla karşı karşıya. Kısa vadeli kredilerin faiz oranlarındaki artış, şirketlerimizin finansal sürdürülebilirliğini tehdit eder hale geldi. Ayrıca, tahsilat süreçlerindeki uzamalar likidite kırılganlığını artırıyor” dedi. İhracat yapan sanayi işletmelerinin de düşük kur ve destek yetersizliklerinden olumsuz etkilendiğine dikkat çeken Kesikbaş, sözlerine şöyle devam etti:  “Katılımcıların yüzde 81’i Eximbank kredilerine erişimde problem yaşıyor. Dış ticaret politikalarındaki öngörülemezlik, firmaların risk yönetimini güçleştiriyor. Kur politikalarının ihracat gelirlerimizi enflasyon karşısında erittiğini net şekilde görüyoruz. İhracatçı firmalarımız hem rekabet gücü kaybı hem de kârlılıkta ciddi düşüş riski ile karşı karşıya. İhracatın sürdürülebilir olması için destek mekanizmalarının güçlendirilmesi gerekiyor” diye konuştu.

Yapısal sorunlar Eskişehir sanayisini zorluyor

Eskişehir’de arsa ve inşaat maliyetlerinin yüksekliği, sanayi bölgelerine ulaşım sorunları ve konut fiyatlarındaki artışın da üretim ve istihdamı zorlaştıran başlıca yapısal sorunlar olarak öne çıktığına dikkat çeken Celalettin Kesikbaş, “Sanayi bölgelerimize ulaşımda yaşanan trafik sıkıntıları, fabrika arsa fiyatlarının aşırı yükselmesi ve konut kiralarındaki artış, hem firmaların hem de çalışanların yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. Bu sorunların çözümü, üretim kabiliyetimizi ve Eskişehir’in sanayi çekim gücünü artırmak açısından büyük önem taşıyor” ifadelerini kullandı.

“İşgücü sıkıntısı firmaların rekabet gücünü tehdit ediyor”

Anket verilerinin firmaların yeşil ve dijital dönüşüm süreçleriyle finansman ve nitelikli işgücü temininde ciddi güçlük yaşadığını da gösterdiğini açıklayan Celalettin Kesikbaş, katılımcıların yüzde 95’inin nitelikli işgücüne erişimde problem yaşadığını belirterek, “Yeşil mutabakat ve dijital dönüşüm hedefleri kapsamında ilerlemek isteyen firmalarımız, gerekli altyapı ve personel eksikliği nedeniyle ciddi zorluklarla karşılaşıyor. Kamu desteklerinin hedefli hale getirilmesi, erişilebilir sanayi alanlarının planlanması, ulaşım altyapısının güçlendirilmesi ve dijital/yeşil dönüşüm için uygun beşeri ve mali koşulların sağlanması bölgesel sanayi rekabetçiliğini artıracaktır” ifadelerini kullandı.

TÜİK açıkladı: İşsizlik martta geriledi, işsiz kişi sayısı 65 bin azaldı

Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre; 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı 2025 yılı mart ayında bir önceki aya göre 65 bin kişi azalarak 2 milyon 807 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 0,3 puan azalarak yüzde 7,9 seviyesinde gerçekleşti. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 6,5 iken kadınlarda yüzde 10,6 olarak tahmin edildi.

İstihdam edilenlerin sayısı 2025 yılı mart ayında bir önceki aya göre 391 bin kişi artarak 32 milyon 597 bin kişi, istihdam oranı ise 0,6 puan artarak yüzde 49,2 oldu. Bu oran erkeklerde yüzde 66,9 iken kadınlarda yüzde 31,9 olarak gerçekleşti.

İşgücüne katılma oranı yüzde 53,4 olarak gerçekleşti

İşgücü 2025 yılı mart ayında bir önceki aya göre 325 bin kişi artarak 35 milyon 404 bin kişi, işgücüne katılma oranı ise 0,4 puan artarak yüzde 53,4 olarak gerçekleşti. İşgücüne katılma oranı erkeklerde yüzde 71,6 iken kadınlarda yüzde 35,7 oldu.

Genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 15,1 oldu

15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre 0,1 puan artarak yüzde 15,1 oldu. Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde yüzde 11,0, kadınlarda ise yüzde 22,6 olarak tahmin edildi.

Arındırılmış haftalık ortalama fiili çalışma süresi 43,7 saat oldu

İstihdam edilenlerden referans döneminde işbaşında olanların, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış haftalık ortalama fiili çalışma süresi 2025 yılı mart ayında bir önceki aya göre 0,3 saat artarak 43,7 saat olarak gerçekleşti.

Mevsim etkisinden arındırılmış atıl işgücü oranı yüzde 28,8 oldu

Zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü oranı 2025 yılı mart ayında bir önceki aya göre 0,3 puan artarak yüzde 28,8 oldu. Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 17,9 iken işsiz ve potansiyel işgücünün bütünleşik oranı yüzde 20,1 olarak tahmin edildi.

Nisan ayında ekonomik güven sarsıldı: Endeks yüzde 4,2 düştü

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), nisan ayına ilişkin ekonomik güven endeksi verilerini açıkladı.

Buna göre, endeks martta 100,8 iken, nisanda yüzde 4,2 azalarak 96,6 oldu. Tüketici güven endeksi, nisanda aylık bazda yüzde 2,3 azalışla 83,9'a geriledi.

Aynı dönemde reel kesim güven endeksi, yüzde 2,3 azalarak 100,8 olarak kayıtlara geçti.

Hizmet sektörü güven endeksi ise yüzde 4,3 düşüşle 109,5 oldu.

Perakende ticaret sektörü güven endeksi, yüzde 2,5 azalarak 110,6, inşaat sektörü güven endeksi ise yüzde 4,2 düşüşle 85,1 değerini aldı.

İşsizlik martta gerilediİşsizlik martta gerilediEkonomik Veriler

 

İstanbul için felaket uyarısı: Büyük depremden sonra yangınlar şehri sarabilir

BESTİ KARALAR
Ankara Günlüğü

Geçtiğimiz haftalarda komisyona sunum yapan akademisyenler, Türkiye’de dünya standartlarına uygun, “ulusal yangın veri sisteminin’ kurulmasını önerirken, İstanbul’ a dikkat çektiler. Uzmanlar yangın konusunda ise İstanbul’un büyük risk taşıdığını örnekler vererek anlattılar: “Olası 7 ve üssü bir depremde İstanbul’u depremden sonra yangın vuracak.”

Geçtiğimiz günlerde Kartalkaya Komisyonu’na sunum yapan uzmanlar, Türkiye’de dünya standartlarına yönelik bir yangın veri sistemi olmadığını aktararak şu önerileri getirdi:

■ Ulusal yangın veri sistemi kurulmalı.

■ Yangından korunma yönetmeliği geliştirilmeli.

■ İş yeri ve konutların birbirinden ayrılması sağlanmalı.

■ Yangın güvenlik sorumlusunun görevleri açık net şekilde yazılmalı.

■ Yangın laboratuvarı kurulmalı.

Akademisyenler komisyonda İstanbul’da bazı kurum ve kuruluşlarda yaptıkları incelemelerle ilgili bilgileri de paylaştılar. İnceleme yaptıkları yerlerde, «İtfaiye binaya yaklaşabiliyor mu? İtfaiye binanın çevresinde kamyonlarını kurup hortumlarını hazırlayabiliyor mu, binaya girebiliyor mu? Yangın mahalline güvenli bir şekilde ulaşabiliyor mu? Kurtarma operasyonu yürütebiliyor mu? Binadan güvenli bir şekilde çıkabilecek mi?» şeklinde sorulara cevap aradıklarını belirttiler.

“İstanbul risk altında”

Sunumlarda İstanbul’un büyük deprem riski altında olduğunu hatırlatılarak, olası 7 ve üstündeki depremde 500 doğal gaz servis kutusunun aynı anda yangın çıkarma olasılığına dikkat çekildi.

Dr. Ali Serdar Gültek’ İstanbul’da iş merkezlerinin yoğun olduğu bölgelerdeki binaların yöneticileriyle yaptıkları görüşmeleri paylaştı. Yapılarda yangın risk sistemlerinin bulunduğunu ancak idari müdür, teknik müdür ve güvenlik müdürü düzeyindeki pek çok kişinin bu sistemlerin varlığından haberdar bile olmadığını gördüklerini aktardı. Gültek, 2016’da Çalışma Bakanlığı için İstanbul Sanayi Odası 500 listesinde yer alan 60 fabrikayı incelediklerini aktararak, inceledikleri yapıların yüzde 60’ında üretimin ve depolamanın aynı çatı altında gerçekleştirildiğini böyle bir durumda yangının hızlıca diğer kısımlara yayılmasının kaçınılmaz olduğunu söyledi. Uzmanlar, sadece konutlar, oteller, tarihi binalar değil, fabrikalar, endüstriyel yangınlar da ülke ekonomisine ciddi zarar verildiğine işaret edildi.

Çin, dünya buğday pazarını sarsıyorÇin, dünya buğday pazarını sarsıyorEmtia Haberleri

 

İhracatçının kârsızlıkla imtihanı ağırlaşıyorİhracatçının kârsızlıkla imtihanı ağırlaşıyorEkonomi